Bu esnada biz dışarıda çalışacak iki ekip kerpiç fırının yanında toplanıyoruz. Kerpiç fırın nasıl yapılır ve nedir? Bunun hakkında konuşuyoruz mümkün olduğunca. Çocuklardan kuru dal, kozalak, etrafta ne bulurlarsa toplamalarını rica ediyorum. Toplanan tüm malzemeleri ateşe atıp harlıyoruz fırını. Kocaman ve kuvvetli bir ateş oluşuyor karşımızda. Ellerimizde yüzümüzde ateşin sıcak kırmızı ışığı oynaşıyor, pek yaklaşamıyoruz kendisine. Fırını şimdi mum ekibine devrediyoruz. Seteney’le beraber balmumunu kesip kesip bu ateşte eritecekler ve mum yapacaklar. Benimle çalışan ekip önce solucan kompostu küvetinin başına toplanıyor. Evden getirdiğim bir paket mutfak atığı var komposta atılacak. Çocuklarla önce bu paketin içinde neler var ona bakıyoruz. Sadece pişmemiş çiğ sebze parçaları, bir demet kurumuş çiğdem, kabak çekirdeği kabukları, kahve telvesi, çay posası, yumurta kabukları ve kese kâğıdı parçaları var. Solucanlar neler yer, neler yemez bunu konuşuyoruz. Ve elbette solucanların, böceklerin ve göremediğimiz mikro organizmaların nasıl tüm bu malzemeyi dönüştürüp toprak yaptığı hakkında da konuşuyoruz. Solucan kompostu küvetimizin yanına gidip küveti eşeleyip solucanları buluyoruz ve biraz inceliyoruz. Ardından biraz önce incelediğimiz atıklarla solucanları besliyoruz ve mutfağa gidip – tak tak, mutfak lütfen bize kompost kovasını ver! – diyoruz. Mutfaktaki kompost kovasını alıp sebze yataklarının başına gidiyoruz. Önce kovanın içinde neler var ona bakıyoruz, sonra sebze yatağı nedir ki diye biraz sohbet ediyoruz. Elimizdeki kompost kovasındaki çiğ sebze atıklarını sebze yatağına döküp bu atıkları toprakla karıştırıyoruz. Sonra ben bir soğan alıp soğanın kökünü ve filizleneceği yeri gösteriyorum ve her bir çocuğun yanındaki arkadaşına bu bilgiyi aktarmasını rica ediyorum. Sebze yataklarında bu soğanlar için minik yuvalar açıyorum ve çocuklardan soğanları bu yuvalara yerleştirmelerini rica ediyorum. Baharda bu yataklardan bol bol taze soğan yiyeceğiz birlikte. Hava pek tatlı bir ılıklıkta, çocukların aklı da çapa ve kürekle çalışmakta. Bunun üzerine Hügel kültür (http://peyzax.com/hugel-kultur-sadiye-kumru/) alanına gidiyoruz. Daha önce derin bir çukur açıp içini odun, dal, saman gibi doğal malzemelerle doldurduktan sonra üzerini kapamaya başladığımız alandayız yani. Çocuklarla bir tepecik yapmak üzere çalışıyoruz. Daha başka okullarla da çalıştık bu alanda ve daha pek çok gün çalışacağa benziyoruz; henüz bir tepe oluşturamadık.
Mutfak atölyesi ve mum yapım atölyesi tamamlanınca, bütün çocuklar öğle yemeğine kadar serbest oyun zamanı yapıyorlar. Pideler pişince kubbe yapıda toplanıp çorba ve pidelerinden ve yanlarında getirdikleri sandviçlerden yiyorlar. Yemek sonrasında yenmeyen yemekler hayvan dostlarımızın kovasına gidiyor. Permakamp’ta mümkün olduğunca tüm atıklar bir şeye dönüşüyor, sadece plastik atıklar ve beyaz peçeteler ne yazık ki kötü çöp olarak kalıyorlar. Bu yüzden biz yerleşkede bu tür dönüştüremediğimiz malzemelerin kullanımının mümkün olduğunca sınırlı olmasına dikkat ediyoruz. Dönüştürebildiğimiz atıklar çevremizde hayat buluyor. Kimi zaman köpeklerin karnı doyuyor, kimi zaman solucanların… Yemeğin ardından sıra orman yürüyüşüne geliyor. Seteney ve öğretmenleri eşliğinde orman yürüyüşüne çıkıyor çocuklar. Tatlı bir yağmur serpiştiriyor şimdi. Hava yağmurla birlikte daha da bir yumuşuyor sanki. Sakin ve keyifli bir orman yürüyüşü başlıyor. Ormanda sadece bu mevsimde açan endemik çiçeklere bakıyorlar birlikte. Yabani çuhalar, kardelenler ve bir sürü saklı çiçek ve mantar. Doğa yavaş yavaş uyanıyor. Cemreler peşi sıra düşecekler ve çevremize her seferinde birazcık daha canlılık katacaklar. İşlerimiz her geçen gün çoğalacak. Ekecek tohumlarımız ve bir dolu ekme biçme çalışmamız olacak. Ama bugünlük ne yazık ki bu kadar. Orman dönüşünde çocuklar üstlerini değiştiriyorlar ve servislerine binip okula dönüş yoluna düşüyorlar.
Güneş Savaş